Şu yaz aylarından nefret ediyorum. Tamam deniz kum falan iyi
biraz ama yok yani yaşam adına tüm fonksiyonlarım duruyor. Beynim sadece
yaşamama yetecek kadar aktif. Salak salak dolanarak, oturmaya gölge yer arayan
ya da markete su almaya girip soğutucuların yanında koltukaltı bezlerim
normalleşene kadar dikilen; suyu içerde dikilirken içip kasadan da pet şişeyi
geçiren bir arsız oluyorum. Yok abi yok yani bu enlemin insanı değilim
kesinlikle. Taş devrinde falan olsam ben bu enlemde avlanamayacak kadar
amcıklaşmış olduğum için ölür, eşsiz genetik mirasım da çiftleşemeden toprak
olurdu. Yok yani, işkence resmen.
Spermlerim kuruyacak da Ricky Martin gibi çoluk çocuğa da karışamıcam
diye korkuyorum. Ama kış öyle mi? Tertemiz steril bir defa. Beyaz. Biraz fosil
yakıt azizliğine uğruyorum arada ama olsun. Şalı şapkayı tak, kafadan isterse
yağlar süzülsün hiç yıkama gereksinimi olmasın. Kamufle et götü göbeği. Kartopu
yap, içine buz koy taş koy. En Lisedeysen bir de sigara için bile kamuflaj
sayılır kışın ağzında çıkan buharlar. Bu harika artılarını geçtim en azından
bir seçenek var elinde, üşürsen giyinirsin, kalorifere dayarsın götçeğizini,
alırsın tüte tüte yersin pudingini, yani soğuk için çözümler var. Ama sıcak!
Sokakta kendime klima taktırasım geliyor. Akü alıp vantilatör taşıcam artık.
Ruhumu teslim edicem amk.
Böyle yine bunaldım bir gün. Yattığım yastığı sırılsıklam
etmişim. Kafamdan işiyorum sanki. Bir de
Dıt pıt ötüyor o
tablet dang dong salak bildirim sesi kulaklarımı tırmalıyor. Kalk dedim amk
kalk kapat şunu. Söve söve kalktım. Bir iki mal arkadaşım can sıkıntısına mesaj
yazmış durmuş. O mallara kaydırırken bir de bir piçten mesaj gördüm. Arsızca
bana “Nasılısın?” yazmış. Bir de tam yani soru işaretiyle falan. Resmiyete gel.
“Dilin bademciklerimdeyken hiç böyle değildin aşağlık köpek, allah belanı
versin inşallah, reziiil, utanmadan bir de nasılsın yazmış. Sen merak etmen
gereken zamanda sorsaydın nasıl olduğumu, güzel hatıralarımız çiçek böcek bir
takım anımsatıcı nesnelerimiz olurdu birbirimizde. Pis nemrut, sıfatsız,
karaktersiz piç” diye söylene söylen yuvarlanmaya devam ediyorum yatakta. Bu
piç, bu saydırdığım hakaretlerin bir milyon katını hakeden bu şeref yoksunu şey
beni terk etti. Resmen terk etti. Ben göt gibi, bir piç gibi ortada kaldım. Hem
de her şeyin çok yolunda olduğunu sandığım bir andı.
uyuyabilsem yine sakin bir insan
olacağım hayata karşı pozitif falan bakabilmeyi denicem hiç değilse. Yok sağa
sola dönüyorum yok.
Biz bu soğuk nevaleyle internette tanışmıştık. Çocuk böyle
yapıştı, sülük resmen. Ben de nasıl boşluktayım. Herkes üniversiteye gitti, ben
hala ders çalışıyorum, derin depresyon, hayatımdan nefret etme, Sezen Aksu
fonunda geçirdiğim günler. Bir de işim de var o zaman, param var, enerjim yok.
(nasıl bir malsam, şimdi olsa ortalığın hıııammına) Ona rağmen bula uğraşmak
fazlalık geliyor bana. Sanki kanserin tedavisiyim amk. Nasıl ilgi nasıl yok
böyle bir şey. Çocuğa iki kelimelik cevaplar yazıyorum bu mal da beni kuul
bişey sanıyor galiba anlam veremiyorum. Neyse o anlık acıdım buna ben. Ah dedim
şopar sıfatlı bir şey zaten. İnsan ayrımı yapmayayım belki iyi biridir falan
diye vicdanımı rahatlatmak için kamerada falan konuştuk. Komşudan mı giriyor
n’apıyorsa artık piksel piksel bir kel kafa, lafta yirmi yaşında ama kesin
yalan diye düşünmüştüm. Sonra Facebook falan ekleştik. Fotoğrafları iyiymiş
çocuğun. İlk baş burun kıvırdım ama fena değil yani, gideri var. Zaten yapacak
işim de yok konuştuk geç saatlere kadar. Birkaç gün sonra telefon numaramı
verdim. Baya baya ben alışıyorum buna. Nasıl iyi, nasıl efendi böyle. Üzerimde
öyle bir etki bıraktı ki sümüğümü atmam dediğim çocuk sadece konuşarak iliğimi
kemiğimi akıttı. O hafta sonu buluşma kararı aldık. Atladım geldim İstanbul’a.
Taksim’e de geldim. Bu salağın da arkadaşları da o gün gelecek olmuş. O da
kıramamış onları. Onlarla beraber takılıcaz. Bana da olur gibi geldi. Belki
komedi bir ortam olur, bu salak orda canımı sıkarsa eğer ben de orda koparım
gece de arkadaşlardan birine geçerim bunu da bir daha aramam diyordum. Bu kadar
plan kurabildim çünkü baya bekletildim. 20 dakikaya yakın. Tüm kurallarımı ilk
günden esnettim bu mal için. Ben bunları yapıyorum, kendimce çok emek veriyorum
buna ama, işte eşek hoşaftan ne anlar canım ya. 20 dakika bir mağazanın önünde
dikildim. Korktum artık dükkanın önünü kapatma diyecekler diye. Bekledim
bekledim bekledim… Geri dönme tribine girdim. Zaten yalan söyleyerek evden
çıktım, gerginim. Saniyeler değil ömrümden ömür geçiyor. Geri dönme düşüncesi
beynime iyice saplandı be harekete geçiyordum…
Oysa ki benim kartım tabletimde takılıymış. Bu sakat beni
arayamamış. Meşgul çaldığı için başkasıyla konuşuyorum sanmış. Beklemiş. Mesaj
gelince farkettim, “kimle konuşuyorsun?” diye. Ah Salak, nerde kaldı
Majestelik? Kaç saattir de triplerdesin.Ne kızdım kendime.
Aradı beni de buluşucaz çok şükür ama benim
surat düştü, gülümseyemiyorum, kendimi sakinleştiremiyorum. Hala sinirliyim çok
haklıymış gibi. Karşıdan biri geliyor, bizim kele de benziyor, ama o değildir.
Zaten çocuk reelde çirkinse çok bozulmak yok diye kendimi en kötüsüne
hazırladım. Bana yaklaşıyor mavi gömlek.
Beyaz çizgileri var. Geliyor geliyor, “hadi goool” olsun artık, hadi amk
diyorum diyorum. Dua ediyorum o anda. Büyük bir beklenti içinde nefesimi tuttum
ve kalp atışım istiklelde yankılanıyor o anlarda. Ve evet işte bu. Oymuş. Çocuk
resmen ışıldıyor sokakta, bunca zaman kendimi azla avuturken bu muymuş aslında
bu çocuk? “Allah’ım teşekkür ederim. Asla yalan söylemicem, anneme
ayakkabılarımı fakir çocuklara veriyor diye hiç kızmıcam, milletin bana
güvenerek anlattığı sırları bir daha hiç kankalarıma kimseye söylemeyeceklerine
yemin ettirip te bile anlatmıcam. Sağ ol, sağ ol.” Ağzım kulaklarımda ah nasıl
mutluyum. İlik gibi piç. Nasıl tatlı. Geç geldi, benim yüzümden, ama o nasıl
mahcup. Kelebekler falan oldu her tarafım. Ordan arkadaşlarının yanına kadar
yere basmadan yürüdüm.
Çaktırmadan tüm
profilini çizdim. Kulakları bile güzel sanki. Yemek yiyorlarmış. Beni
beklerlerken acıkmışlar. Biz de arkadaşlarının yanına girdik. 4 kişiydiler.
Hepsiyle tanıştım falan. Çocuğun biri fazlasıyla hoş biriymiş. Sarı sürtük. Ona
öyle fesatlık dolu bakışlar fırlattım birkaç dakika. Oradan kalktık gezdik
biraz daha onlarla, sonra biz bu buzdolabıyla ayrılmaya karar verdik onlardan.
Yol boyunca ilişki ideolojisini anlattı. O anlatırken ben kafamda kırk senelik
plan kurdum. Yaz tatillerimi nerede geçirebileceğimizi, ben iş bulduktan sonra
hangi şehirde yaşayacağımızı falan düşündüm. Arada bir buna “evet, hı hı” falan
yaptım. Tamam kesin oldu bu iş.
Benim isteğim üzerine Boğaziçi Üniversitesi’ne gittik.
Maksat üniversite göreyim artık. Bahçesinde baya oturduk. Benim fotoğraflarımı
çekti, bir de o fotoğrafı ayrıldıktan sonra bile profil fotoğrafı olarak
kullandım; belki görür de pişman olur diye. Orada baya konuştuk. Nedense onu
dinlemeye karar verdim. Acaba çok mu bencilim, bu yüzden mi kaybediyorum.
İnsanlara roller çiziyorum, yapıp yapamayacaklarını bilmeden. Yapamayınca da sövüyorum.
İstediğim gibi olmuyorlar, kendileri gibi de olmuyorlar. Bunun farkına varıyorum arada bir. Onu
dinlemem gerektiğini düşündüm sanırım yine. Baya doğru şeylerden falan
konuşuyor. Benden hoşlandı mı hoşlanmadı mı anlayamıyorum ama. Tam bir
buzdolabı, kardanadam. Evet Tam onu niteleyen bir isim ‘kardanadam’. Esmer de
bir şey, süper oldu bu mahlası. Tam bir dengesizlik abidesi. Boğaziçi’nden
çıktık. Bebekten ortaköye kadar yürüdük. Neredeyse ölecektim ama gıkım çıkmadı.
Ordan kardanadamın evine geçtik. Arkadaşları da gelecek o gece evlerine, ama
ilk baş biz ikimiz geldik. Film izleyelim falan dedi, peki dedim ne dicem amk.
Gel sevişelim boş ver filmi diyecek halim yok. Bir koltuğa oturdum. Herif geçti
bana en uzak koltuğa oturdu. Allah belasını versin. Kendimi korkunç hissettim.
Hiç bilmediğim bir semtteyim. Otobüs bile bulamam ordan gitmeye. Taksi durağı
bile bulamam. Kaçmak istedim o an. Film bitene kadar tek kelime konuşmadık.
Oğlum sen değil miydin bana sülük gibi yapışan, buluşmak için deli olan. O kadar
da çirkin değilim bence. Tamam, beğenmemeni kabullenebilirim biraz zorlanarak
bile olsa ama ne yani mal. Şu hale bak diye lanet yağdırırken arkadaşları
geldi. Hiçbir saniyesini izlemediğim filmi de hala kapatmadı. Sonuna kadar
izledi onu. Gelen çocuklar çok kafaydı da o geceyi öyle atlattım. En azından
çekilir kıldılar. Votka mı içmiştim hatırlamıyorum ama sarhoş olmadan
dayanılacak bir durum yoktu. Bir ara bunla öpüştüğümüzü hatırlıyorum. Ateşli
bir kardanadam öpücüğü. Karanlık bir oda, biraz ter falan anımsıyorum. Bir de
sabah odada donumu bulamadığımı. Bir uyandım. Sarılmış bana, ay nasıl tatlı.
Veledim olsa keşke üstüme falan alsam. Romantikliğin ardından gelen soğuk duş
etkisi. Elimi bir uzattım aşağı bokserım yok. Her yeri aradım odada yok. Kardanadamınkini
giysem bir ayıp olacak. Üçüncü buluşmadan önce sevişmicem diye yemin etmiştim
kendime. İşte beni allah kahretsin. İnşallah salonda falan değildir. Banyoda
hiç olmasın lütfen Allahım. O kadar fanteziyi bir gecede sermiş olamam önüne.
İlerleyen yıllara saklayacaktım onları ben. Dayanamadım bu psikolojik baskıya.
Sarsarak uyandırdım kardanadamı. Kardanpiç. O sırada romantizm, öperek
uyandırmak falan aklımda bile değil. Ayak ucumda bulduğum tişörtümle kapadım
namahremimi. “hı, ne oldu ya, uyandın mı?” falan diye salaklaşırken bu gördüm
ki bokserım yastığın altındaymış. Tanrım, beni sevdiğini tahmin ediyordum da,
ilk defa o zaman bu kadar belli ettin. Ben de seni çok seviyordum. O gün çok
güzel geçti. Çok fazla güzel hatta. O gün eve döndüm. Sonra tekrar ve tekrar
buluştuk. Her iki haftada bir İstanbul’daydım. Korkulukla çok ayrı kalırdık. Bu
bari özlemesin araya mesafe girmesin de aynı şeyler olmasın diye sürekli
yanında oldum. Kıskanmasın, benim gibi saçını başını yolmasın diye hiç kimseyle
konuşmadım. Asla bir tane bile yalan söylemedim. Hep istediğim sevgili kendim
oldum. Bu defa biterse kendim sonuna kadar haklı olmalıyım demiştim.
Bunun bir platoniği varmış benden önce. Çocuk bunun yanından
kalkıp başkasıyla yatmaya gidiyormuş. Bunu bana anlattığında çok üzülmüştüm.
Yemek yapıyordu bize. Sımsıkı sarıldım ona. Çok zor bir şey olmalı. Başıma
geldiğini düşünemiyorum bile. Canımdan can gibiydi. Ona gerçekten aşıktım. Onu
seviyordum. Belki yaptığım en doğru seçimlerden biriydi o. Onun kalbini kıran o
insandan da nefret ediyordum. Ama
çocuğun kim olduğunu sormamıştım. Bir gün aklıma geldi. “Kim o tanıyor muyum?”
dedim. “Evet” dedi. Çok meraklandım. Kim peki falan soruyorum bir türlü cevap
vermiyor. Gittikçe şüpheleniyorum. Arkadaşım falan mı lan yoksa, ölürüm kıskançlıktan. Gerçekten ölürüm. Bu
öküz bana böyle öküz gibi davranırken yakınımdan birine altı ay platonik
kaldıysa oturur ağlarım orda. Kim o falan diye o kadar çok ısrar ettim ki
sonunda söyledi. Duymaz olaydım. Resmen kurduğum kırk sene aynı anda götüme
geri kaçtı. İnanamadım. Onun kafasını orada mutfak tezgahına vurarak parçalamak
istedim. İlk buluşmamızda fesatlanarak baktığım sarışın sürtükmüş. Ama bak ben
sürtük demiştim. Ama ben anladım. Oh çok iyi yapmış. Keşke yanında verseydi
başkasına. Allah seni kahretsin, sen nasıl bir rezilsin, nasıl bir midesizsin.
Biz onun yanında öpüştük. Biz içerde sevişirken o yan odadaydı, biz kaç kez
birlikte takıldık, erkek dedikosudu yaptık, yemek yedik, yanında elimi tuttun,
gözüme baktın, sen geber pislik. Mideme krapmlar girdi. Bir kova kum yutmuşum
gibi ağzım ciğerlerim kurudu saniyeler içinde. Hem sövüyorum, hem moddan moda
geçiyorum. Neler dedim hiç hatırlamıyorum. Ondan nefret ettim, hem de
kıskançlığım burnumdan çıkacaktı nerdeyse, üzgünüm bir yandan, bir yandan
hiddetliyim. Gururum mantığım hepsi birbirine girdi. Verilecek bir tepki
bulamıyorum. O gün ayrıldım ondan. Daha önce de birkaç kez yapmıştım ama bu
başkaydı. Birkaç gün sonra yine barıştık. İşte benim hatam buydu. Hiç
yaşanmamış gibi saydım bazı şeyleri. Soğukluğunu yapısı diye kabullendim.
Mesafesini kalp kırıklıklarından sandım. Anlamaya çalıştım onu. Empatinin
amınakoydum. Özletmedim, kıskandırmadım. Ve her şeyi yoluna koyduğumuzu
sandığım bir anda, yeni bir test kitabına başlarken beni aradı. “Senle bir şey
konuşmak istiyorum uygunsan” dedi. Ders çalışmam gerek sonra konuşuruz dedim.
Kariyerim ön planda lafta. Bok. Ancak milleti inandırabilirim buna. Duygusalım
işte lanet olsun. İçim içimi yedi. Yarım saat zor bekledim arasın diye. Tırnaklarımı
derilerine kadar kemirdim. Önleri testere gibi oldu. Aradı beni Kardanadam. Hiç
olmadığı kadar soğuk geldi sesi. Ayrılık çanlarını daha o anda hissettim. Keşke
“Aa ben de senden ayrılcaktım tam, iyi oldu aradığın” deyip kapasaydım
telefonu. Ama o konuştu. Ben birini özlemek, kıskanmak istiyorum dedi piç. Bana
bunu dedi. “Yapamıyorum, seni seviyorum ama yapamıyorum” dedi. Hiç yıkılmış
gibi olmadım. Anladım onu, korkuluktan sonra ben de ona tapamadım ama sevdim
kendimce. Ki biz ayrılalı bir yılı aşkın zaman geçmişti. Onunki daha yeni
sayılırdı. Yaralarını sarmak için kısa bir süre zarfı. Ben de yapamazdım.
Yaptığımı sanardım belki, ama yapamazdım. Sessizce gitmek zamanıydı benim için.
Hayatımda kendimi dingin ve mantıklı hissettiğim ender dakikalardandır. Yüz
yılın en kuul ayrılığını yaptım. Hiç üzülmeden, hiç kızmadan, sövmeden terk
edildim. Anladığımı söyledim. Çünkü onun kalbini daha fazla yıpratamazdım.
İnsanları kırmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu öğrenmenin birinci
yıldönümündeydim. Biraz şey de vardı, ‘aman nasıl olsa geri dönecek’. Öyle
sandım.
Kardanadam geri dönmedi. Nasılım diye bile aramadı. Merak
etmedi beni. Günde bir milyon kere profiline girdim. Ekli bile değildi üstelik,
hemen silmiş engellemiştim. Arkadaşımın Facebook hesabından kontrol ediyordum.
Ayrılıkla ilgili bile bir şey paylaşmamıştı. Muhtemelen üzülmemiş, üzerinden
yük kalkmıştır herhalde. Ben bunları gördükçe, bir de üstüne okula yeni kayıt
olanlarla ilgli bir gönderisini okuyunca doldum doldum, o kuul ayrılıktan eser
bırakmadım. Sövdüm sövdüm, kendi kendime atarın ilahesini yaptım. Ne radikal kararlar aldım aldım, tutmadım.
Asla yapmayacaklarım listeme maddeler ekledim bir milyon tane daha. Ondan
nefret ettim. Bunu ona da söyledim. Sen aşağlık birisin, umarım karşıma
çıkmazsın, ağzını burnunu dağıtıcam allah senin belanı versin dedim. Ne
beddualar ettim. Ölsün istedim. Sonra bir daha hiç aramadım onu ve hiç takip
etmedim.
Şimdi gelmiş bana ‘nasılsın?’ diyor. Soru işareti bile var üstelik.