13 Aralık 2012 Perşembe

Pipimden yola çıkarsam geri dönüşü olmaz dedim


Evet.

İçimden ne gelirse anlatacağım birini bulmakta zorlandığım şu zamanlarda buna ihtiyacım vardı. Klişe fobilerim, yaşadıklarım ve düşündüklerimden yapılma bir dünyamdan aktarıyorum. Biraz boş ve bulanık, yer yer dengesiz bir hava hakimdir. Bu hep vardı...

Biraz süt, biraz şeker ve geri kalan güzel şeyler.

Oturdum ve Sex and the City izledim bu sabah. Güne yüksek başladım. Erken kalkıyor, kendi çapımda spor yapıyor, haberleri takip ediyor, sağlıklı bol proteinli bir sabah kahvaltısı hazırlıyor ve sonra bomboş kalıyorum. Ders çalışıp üniversiteli olma odaklı bir hayatın sapmış olan odağına yakın bir yerlerdeyim. Zaman zaman güzel şarkılar dinleyip Facebook'umu öğlene kadar açık tutuyorum ve Twitter'dan tanımadığım birinden bir mesaj gelmesini beklediğim oluyor. Aslında her şey böyle başlamadı, her zaman bu değildim. Hikayenin başı biraz eskilere dayanıyor.

Yıl iki bin on bir. Yeni eğitim öğretim yılı ve SmurfCity'deki lisenin zili çalmaya başlamıştı. Yazdan kalma berbat bir sıcak olacağını tahmin etmek için Einstein olmanın gerekmediği günlerdi. Standart Eylül. "Merhaba, merhaba, merhaba, selam kanka, günaydın, sağ ol yavru, oldu görüşürüz.. bla bla bla" Yeniden başlıyoruz.

"Günaydın gençler, bu yıl hayatınızın çok önemli bir dönemi, değişen sınav sistemiyle birlikte daha fazla özveri,  daha fazla emek" cart curt ...... Daha az sevişin, daha az kitap okuyun, daha az film izleyin, daha az, daha az daha az. Fazla olan bir kaç şey var sadece, dershanedeki mal hocalarla gece yarılarını bulan etütler, son sınıf oldunuz diye acıdaman sikertileceğimiz sınavlar, denemeler, matematikler, fizikler...

Lise, bıraktığım gibi aynı kalan ve her şeyin yer değiştireceği oturmamış gençliklerin beden bulmuş haliyle klinik vaka öğretmenler için ayrılmış kamusal bir başyapıt.

Çalıştım. Gece yarılarına kadar kitaplar yarıladım, haftada sadece bir dizi izedim, ve angutlar zirvesini andıran dershaneye her hafta sonumu verdim.

Gezdim eğlendim sevdim seviştim sigara içtim alkol kullandım aynı anda bir kaç yasayı birden çiğnedim kavga ettim aşık oldum terkedildim ağlamadım ... Çünkü bir hayat var olmazsa içinde gerçek bir ilerlemeden söz edemezsin.

Takvimden günler koparken ben geri sayma olayını baya ilerletmiştim.

1 Nisan 2012 - YGS / Saat 07:00 pm

İyi bir kahvaltı, rahat eşofmanlar, akşamdan yıkanmış saçlar, otomobil, anne, baba ve sınav yeri.

Her şey güzel olacaktı. Ta ki o ana kadar.

Haberlerde, sınav esnasında pet şişeye işeyen öğrenci var ya, ha işte o ben değilim. Ama olmak isterdim, çok isterdim. İki paragraf önce bahsettiğim 'iyi kahvaltı' standartlarıma göre iki kupa çaydır. Ve hesapladığıma göre maksimum iki saate bu miktarın bir kısmını en geç dokuzda klozette bırakırım. Geri kalan kısmı ise geceden kaybettiğim sıvı miktarı yerine geçer. Yani her şey olağandı. Yanlış yaptığım bir şey yoktu. Aslında her şey çok basit ilerledi. Bir yerde bir şey oldu ve adrenalin denen sinsi pislik bir eski sevgili gibi geri döndü ve bacak aramı avuçladı.

Biyolojik açıdan, Adrenalin ve stres altında diüretik seviyem olağanüstü artmıştı. Çişim geldiğini hissettiğimde mesanem ... Neyse sevmedim bu konuyu.

Fem denemelerinde bile yaptığım puanın (ki bu denemelerin ilahesidir malumunuz.) Kötüydü, denemeler gibi değil, olmasını beklediğim gibi hiç değildi. En kötü tahminimden bile kötüydü. Sonra her şey hızlı gelişti.

Tüm arkadaşlarımı üniversiteye uğurlayıp arkalarından el sallarken onlar için sevinip eve gidince depresyon için bir milyon sekiz yüz yetmiş beş bin küsür neden bulunması zor bir şey olmuyordu.

Hikayem burada başlıyor. En azından bu blogu okuyanlar bundan sonrasını bilecek. Her ergenin başına gelmeyen şeyler kaderimde yazılı. Tuhaf, tuhaf, çok tuhaf bulduğum, olduğum gibi, boş verdiğim, aslında önemsediğim, kontrol altında tutmaya çalıştığım yaşantım, merak ettiklerim, bildiklerim ve çeşit bin türlü problemlerimle daha anlatılacak çok şey var. Yıktığım yerden yeniden başlıyorum.

Yeniden başlıyoruz.